Röportaj : Cihat Tamer
"Tiyatro; İnsana İnsanı İnsanla anlatan bir sanat dalıdır."
Sizin tanımlamanızla Cihat Tamer kimdir?
Cihat Tamer doğma büyüme Bakırköylü, aşağı yukarı 3 kuşak Bakırköylü bir halk adamıdır.
Tiyatroda önemli bir isimsiniz, önemli bir yeriniz var. Biz sizin oyunlarınızı ve dizilerinizi izleyerek büyüdük. Tiyatroya ilginiz nasıl başladı.
Tiyatroya ben 1958 yılında, 58-59 sezonunda Bakırköy de amatör olarak başladım. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi mezunuyum orada devam ettim. 1962 de Münir Özkul tiyatrosunda profesyonel olarak başladım. Aşağı yukarı 46 yıldır da devam ediyorum.
Sizce tiyatro nedir? Neden tiyatro? Ve tiyatronun hayatınıza kattıkları?
Tiyatro insanı insana insanla anlatan bir sanat dalıdır. Tiyatro benim için bir yaşam biçimi gerçekten. Yalnız tiyatro değil tabi. Oyunculuk diyelim. Ömrümün yarısından fazlasını vermişim, düşünün 46 yıl…Tüm cefasına eziyetine rağmen seviyorum tiyatroyu.
İyi bir oyuncunun sahip olması gereken özellikler neler?
Bu meslek öncelikle doğmaca yetenekle başlar, içinizde doğmaca yetenek varsa ve bunu bilgiye aktarabilirseniz, öğrenmenin yolunu açabilirseniz kendiniz için, başarırsınız.Ondan sonra gönül vermek, baş koymak vede çalışmak… çalışmak… çalışmak… okumak… okumak… okumak…
Türkiye’de tiyatronun bulunduğu konum ne? İnsanların hayatında ne kadar yer alıyor?
Şu ortamda şu dönemde insanların hayatında fazla bir yerinin olduğunu pek sanmıyorum.1960 lar ve 70 lerde, yalnız İstanbul da 36 tane özel tiyatro vardı şehir tiyatrolarının ve devlet tiyatrolarının haricinde. Şimdiki gibi 2 gün falan oynamazdık biz. Bütün bir hafta oynardık. Cumartesi pazarı da matine suare olmak üzere 4 oyun yani 8 oyun oynardık haftada. Pazartesi günleri repomuzdu o günlerde de yakın yerlere turneye giderdik. Hiç boş günümüz yoktu, gittiğimiz yerlerde olsun, İstanbul’da oynadığımız yerleşik dönemde olsun hep ful oynardık.
Bu dönemde de şehir ve devlet tiyatrolarının kış sezonu ful geçiyor, yer bulamıyorsunuz bir aylık kombine biletler tükenmiş oluyor. Bu bir çelişki değil mi?
Bütün oyunlara değil tabi. Ama iyi oyunlara böyle .
Bundan tiyatroya rağbet iyidir sonucuna varabilir miyiz?
Küçük burjuva ve alt tabaka tiyatroyu sever. Belirli bir kültür düzeyinin üstündeyse tabii. Ekonomik sorunlarda bunda etkin. Özel tiyatrolar bugün 25-30 milyona oynuyor sezon başı. Bir aile tiyatroya gitmeye kalksa arabasını park edecekse en azından 10 milyon park parası verecek, biraz erken gidecek dışarıda yemek yiyecek vs nerden bakarsan bak bir aile için 200-250 milyonluk bir masraf kapısı bir gece tiyatroya gitmek. Başbakan atıp tutuyor enflasyon düştü falan diye ama milletin cebinde parası yok. Kendi yandaşlarına köşe döndürüyorlar ama halk ezilmekte devam ediyor. Tabi şehir tiyatroları, devlet tiyatroları ucuz oynandığı için; 6 milyon falan belki bu sene 10 milyona çıkar, o yüzden iyi oyunlar dolup taşıyor.
Birde dünya kurulmuş tiyatro başlamış, dünya batar ancak tiyatro biter. Sinema ayrı sinemanın 105 yıllık bir tarihi var ama tiyatro insanlık tarihinden beri devam ede gelen bir sanat dalıdır ve tüm sanatları içine alır. Mesela tiyatrocu olabilmen için dans edip şarkı söyleyebileceksin, müzik kulağın olacak, bir ritim duygun olacak, belki bir enstrüman da çalabileceksin.
Yani dünya varoldukça tiyatro varolmaya devam edecek...
Varolacak, kesinlikle varolacak… Mesela, biz Anadolu’ya çıktığımız zaman üstümüzü başımızı parçalıyorlar, tıklım tıklım doluyor salonlar. Aç Anadolu. Ama Anadolu’ya çoğu tiyatro gitmiyor şimdi.
Son zamanlarda tüm televizyon kanallarını ele geçiren dizi furyası ve televizyon insanları tiyatrodan ve sinemadan uzaklaştırıyor mu?
Tiyatrodan uzaklaşmanın yüzde 50 si ekonomik etkense, yüzde 40’ı televizyon. Adam yorgun argın evine gelmiş, pijamasını giymiş, çocuk okulundan gelmiş, kadın ev işinden yorgun. Netice de evinden çıkmadan bedava televizyon izliyor ve ne verilse onu izlemek zorunda kalıyor. Birde insanlar ne için seyrediyorlar biliyor musun televizyonu, özdeşleşiyorlar orada ki oyuncularla. Zengin bir salon zengin bir ev gördü mü, ah diyor bizim böyle bir evimiz ne zaman olacak. Özenti den dolayı da çok izleniyor.
Şuan bir çok kişinin beğeniyle izlediği, Kanal D de yayınlanan Zoraki Koca dizisinde oynuyorsunuz. Diziyle ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?..
Bu kalıplaşmış bir format, yerli filmlerin eski siyah beyaz zamanından kalma formatı. Zengin, şımarık, baba parası yiyen erkekle, fakir kız veyahutta tam tersi zengin şımarık kız ve fakir oğlan aşkı. Bundan bin tane yapıldı. Şimdi de bunun modası var işte nedense. Bir ara vur kır modası vardı, mafya dizileri, köy dizileri, mahalle dizileri……Her sene bir moda çıkıyor.
Yakın gelecekte yer almayı düşündüğünüz projeler var mı?
Çok enteresan bir şey söyleyeyim, Mahsun Kırmızıgül’ün filminde oynadım ben. Beni çağırdıkları zaman, kim çekecek bu diziyi, kim yazdı senaryoyu dediğim zaman; Mahsun Kırmızıgül dediler ve ben ayağa kalktım, yok oynamam kusura bakmayın dedim. Ya abi, bir dakika dediler, şu senaryoyu bir oku. Senaryoyu okudum, çarpıldım. Neden diyeceksiniz?.. Kentli gençlerin anne-babalarına sahip çıkmayışlarını, onları huzur evlerine yatırışlarını, başlarından salmalarını ve Anadolu gençlerinin de ailelerine nasıl sahip çıktıklarını anlatıyor. Bu filmi mutlaka izleyin 16 Kasımda vizyona girecek.
İsmi ne?
Beyaz melek, kimler oynamadı ki Yıldız Kenter, Nejat Uygur, Erol Günaydın ve isimlerini sayamadığım bir çok değerli isim oynadı. Senaryo çok güzeldi, çok beğendim.
Özellikle Bakırköylü sanatçıları ve sanatseverleri bir araya toplayarak, değerlerimize sahip çıkan Basad’ın Başkanısınız ve kurucu üyeleri arasında bulunuyorsunuz. Sizi Basadı kurmaya iten etkenler nelerdi?..
Burası eski halk eviydi. Bakırköy halk evi. Biz burada yetiştik. Şu an vergi dairesinin bulunduğu yerde tiyatro salonumuz vardı. Ustalarımız bizi yetiştirdiler, bizde yerimize yetişecek, sanata gönül vermiş gençleri tek bir çatı altında toplamak için kurduk derneği. Başka bir amacımız yok, biz burada hiç menfaatsiz, karşılıksız görev yapıyoruz. Burada 800 ü aşkın sanatçı üyemiz ve 1000 öğrencimiz var. Bunların dörtte biri yetenekli burslu öğrenciler. Cumartesi Pazar buraya gelip görseniz, cıvıl cıvıl çocuklar koşuşturuyorlar. İşte bizim gözlerimizi yaşartan bizi mutlandıran da bu.
Tiyatro ile ilgilenen ve bu sanatı meslek edinmek isteyen gençlere neler önerirsiniz?
Aç kalırlar, tiyatrocu olmak isteyenler aç kalır. Ama sanat gönül işidir. Biz mesleğe başlarken hiçbir zaman ekonomik olarak düşünmedik, burada bu işten para kazanacağız falan demedik. Bir ressam tablosunu yapar, yaparken ben bunu kaça satarım acaba diye düşünmez, bir heykeltıraş heykelini yaparken de öyle...Gerçek sanatçı hiçbir zaman maddiyatı düşünmez, tabii kendi mesleğinden istifade edebilirse de ekonomik olarak, oda ona kar kalır, mutlandırır onu. Bizim için en önemli şey halkın sevgisi, tiyatro sahnesinde alınan alkışlar. Bunlar bizi mutlu etmeye yeter.
Sosyal Güvenceniz var mı?
Evet var. SSK’dan emekliyim.
Yeni Anayasadan, sanat ve sanatçılar adına beklentileriniz ve talepleriniz var mı? Tiyatroculara ve sanata her hangi bir sosyal güvence sağlanıyor mu?
Yeni anayasa da sanatçılara dair bir şey yok maalesef. Bizim ülkemizde telif yasası yok bir kere, biz oyuncu birliğini kurup, heyet halinde Tansu Çiller zamanından beri tüm başbakanlara gittik, şimdiki Recep Tayyip Erdoğan dahil hepsi; Aaa tabi haklısınız falan deyip, sümen altı ettiler bizim raporlarımızı, açıp okumak tenezzülünde bile bulunmadılar. Ben size bir anekdot anlatayım çok enterasan. Düşünün biz 2007 yılındayız, 76 yılında Almanya da Halit Akçatepe ve Erol Günaydınla bir orta oyunu çektik. Biz burada TRT’yle çalıştığımız zaman, üç buçuk dört ay gider gelirdik. Para, pul olur öyle alırdık. Orada hemen imzalattılar, zarfın içersinde paramızı verdiler. Çok sevindik biz, daha oyun yeni bitti, daha terimiz soğumadı hemen paramızı verdiler dedik. Aradan iki sene geçti, benim adresime iki defa para geldi arkadaşlar telif yasası çıktı. Beni oynatmışlar orada ve her oynattıkların da da para geliyor. Halbuki bizim ülkemizde yok. Seni bir kere satın alıyorlar. Mesela Perihan abla, Bizimkiler yıllardır oynar hala da oynatıyorlar beş kuruş para almıyoruz. Rahmetli Kemal Sunal’ında yıllardır oynar filmleri. Bırak milyarları falan, oynanan film başına bugünün parasıyla 1 lira alsaydı, şimdi trilyonerdi. Oda çok kahır çekti.
Yıllarca sayısız oyuna ev sahipliği yapan İstanbul için çok önemli bir gösteri alanı olan Taksim Sahnesinin yıkılıp, yerine İstanbul’un her köşesini zapt etmiş alışveriş merkezlerinden birinin daha yapılması ve sahne sanatlarının bunların içine sıkıştırılması hakkında düşünceleriniz neler.
Bunu tek kelimeyle söylemek gerekirse çok yanlış, şimdi Muhsin Ertuğrulu yıkacaklarmış. Muhsin Ertuğrulun yerine de yeni bir tiyatro yapacaklarmış sözümona. Şimdi bir kere bakın çocuklar, partilerimizin kültür politikaları yok, hükümete geldiklerinde de hiçbir zaman sanat ve sanatçıyı gözetmiyorlar. Biz ikinci sınıf vatandaşız hala bu ülkede. Bi anekdot daha anlatayım sizlere. İtalyaya gittim 74 senesinde. O zaman daha televizyon melevizyon yok, beni kimse tanımıyor. Burada ki belirli bir zümre, Devekuşu’na gelip oyunlarımızı seyreden insanlar tanıyorlar. Onlar da ismen bile tanımıyorlar.
İtalya da bir mağazaya girdim bir şeyler alacam. İngilizce biliyorsanız yanınıza İngilizce bilen bir kız veriyorlar. Çat pat İngilizce bildiğim için bir kız verdiler yanıma, dolaşırken kız nerelisin diye sordu. Bende sen söyle bakayım dedim. Bütün dünya ülkelerini saydı. Almanya, İspanya, Habeşistan’ı bile saydı. Türk olduğumu söyledim, hemen düştü yüzü. Pasaportu çıkarttım Pasaportta tiyatro aktör yazıyor, gösterdim, bu sefer şaşırdı, çığlık attı, öteki kızları çağırdı. Beni oturttular ikramlarda bulundular, önce çok sevindim sonra da utandım… Avrupa da bir sanatçıya sadece pasaportunda tiyatro aktörü yazdığı için bu kadar değer verilmesinden dolayı utandım, ülkem adına utandım arkadaşlar. Bizim burada; ne arıyon lan muhtar diyorlar bana bazı çocuklar enseme vuruyorlar, birşey diyemiyorum tabi, cahillikle-rinden. Saygıyla sevgiyle yaklaşanlarda var. Yine de biz bu ülkede hala ikinci sınıf vatandaşız. Avrupa’nın en küçük ücra kasabasında, en az beş tane bizim Atatürk kültür merkezi gibi görkemli saray var ve de onlar önce bunu yapmışlar sonra etrafına kasabayı köyü kurmuşlar. Düşünebiliyor musunuz kültüre ve sanata verdikleri değeri. İşte bu yüzden Avrupa’yla biz hiçbir zaman boy ölçüşemiyoruz, ne yazık ki ölçüşemeyiz de. Çünkü bizim hükümetlerimizde, partilerimizde varsa yoksa ekonomi, sağlık. Eğitim bile sonuncu geliyor, halbuki önce eğitim ve kültür gelmeli. Önce halkını eğiteceksin, sonra o eğitilmiş halkı kültüre yönlendireceksin.
Sayın Üstün Asutay’la da röportaj yapacaktık ama kendisi yoğun bakımdaymış, sağlık durumu hakkında bilginiz var mı?
Evet Üstün abi yoğun bakımda. Ben dün gidip baktım kendisine. Solunum yetmezliği ve zatürre teşhisi konulmuş. Düzelecek inşallah, düzelmesini bekliyoruz.
Umarız kısa sürede sağlığına kavuşur. Sizin vesilenizle Üstün Asutay’a tüm semt pazarcıları adına geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Sağolun…
Daha düne kadar kültür ve turizm bakanlığı birdi. Yanılmıyorsam 59. hükümet kurulduktan sonra ayrıldı.
Evet, doğru. Seçimlerden önce hepsi geldi buraya, bütün partiler grup grup 60 – 70 kişi geldiler, ziyaret ettiler. Bizim 800 üyemiz, 1000 tanede öğrencimiz var, bunların velilerini, ailelerini düşün. Oy potansiyeli çok yüksek, biliyorlar. Ama sonuç yok. Biz sanat yapmaya, sanat üretmeye çalıştığımız için basında da sesimiz çıkmıyor maalesef, bizim basınımız magazinsel. Buraya bir iki tane manken getireceksin, ondan sonra gelirler. Pazar günü sanat pazarı yaptık meydanda kıyamet koptu. Bizim her ayın son pazarı Bakırköy Meydanında sanat pazarımız var, ressamlarımız resimlerini sergiliyorlar, müzisyenlerimiz, şarkıcılarımız resitaller veriyorlar.
Bu etkinliğiniz ne zamandan beri devam ediyor?..
İki senedir devam ediyor. Bir sonraki etkinlik 29 Ekimden bir gün önce, yani 28 Ekim de, haberiniz olsun, gelin…
Alışveriş merkezlerinin merkezi haline gelen İstanbul’da bizimde Pazarcılar olarak sıkıntılarımız var. Osmanlı’dan beri süre gelen semt pazarlarımızın, Pazar esnafımızın ve Pazar kültürümüzün o devasa yapıların şatafatlı ve soğuk koridorlarında kaybolmaması için mücadele veriyoruz. Sizin semt pazarları hakkındaki düşünceleriniz neler?
Tabi mutlaka sıkıntı yaratıyordur sizin içinde. Bizim fakir halkımıza hitap ediyorsunuz siz, onların büyük açığını kapatıyorsunuz. Çok kötü durumlarda olanlarda gelip pazardan çürük domatesleri falan topluyorlar. Pazarcıları biz nasıl dışlarız.
Evde alışverişi kim yapar?
Biz hanımla ikimiz çıkarız genelde. Benim çok yoğun olduğum zamanlar hanım çıkar. Salı pazarına gidiyoruz, cumartesi pazarı biraz daha uzak düşüyor. Gıda ihtiyaçlarımızı pazarlardan temin ediyoruz. Özellikle Salı pazarından.
Pazarlar ve pazarcılarla ilgili sorunlarınız yada sıkıntılarınız var mı?
Pazarcılarla ilgili hiçbir sıkıntım olmadı. Bir tek sıkıntım var onlar pek seçtirmezler… Ama laf aramızda bunu hep bana yapıyorlar, sevdikleri için herhalde. Oooo abi hoş geldin diye bazen arkadan bir yerden kasadan veriyorlar. Ben öyle şeylere pek alışık değilim, yani ben hiçbir zaman başkasının hakkına müdahale etmek istemem. Mesela bir yere gittiğim zaman resmi daire falan, kuyruğa girerim ama açıkça söyleyeyim, işim çok aceleyse müdüre kendimi göstermek isterim. Ooo Cihat bey buyurun falan der o zaman giderim. Acele işim çünkü. Arada bu tarz avantajlarımız da oluyor.
Son olarak eksik kaldığımız, sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Her şeyi söyledik gibi geliyor bana ama gerçekten sizlerin mağduriyetine yürekten katılıyorum. Öyle gösteri falan yapacak olursanız söyleyin bizde katılıp destek verelim.
Teşekkür ederiz.
Sayın Cihat Tamer’i tanıdığımız için çok mutluyuz.
Babacan, sıcakkanlı tavırlarıyla bize zaman ayırıp, bizi ağırladığı için kendisine çok teşekkür ediyoruz.
Cihat Tamer gibi büyük ustalar kolay gelmiyor dünyaya... Değerlerimize Sahip Çıkalım!..
21 Temmuz 2007 Cumartesi | 2276 Görüntülenme
İlgili Kategori: Pazarcı E-Dergi