Kahraman Pazarcı
Aritmetik denen bir şey var, bakkal üçten alıyor, beşe satmak zorunda. Masraf belli, fire belli, kira belli, kasa belli. Market bakkalın kocamanı, bakkal üçten alıyor, dörde satamıyorken... Market kaçtan alıyor ki bir buçuktan satıyor?"
Yukarıdaki cümleler, Ferhan Şensoy'un unutulmaz oyunlarından "Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı"dan... Kaç defa izlediğimi hatırlamıyorum bile.
Belki de bu oyunun aklıma çivilenip kalmasının sebebi, bakkallarla süpermarketler arasındaki 'galibi belli' savaşın hâlâ devam ediyor olmasıdır.
Toplumun nabzını tutmak, 'dışarıda' olan bitene vakıf olmak, yalnızca böyle sosyal içerikli oyunları seyretmekle olmaz elbette. Sokağa çıkmak şarttır, ülkenin durumunu hakkıyla mercek altına alabilmek için.
Gelin isterseniz işadamlarını, siyasetçileri, sanatçıları ülkenin entelektüel gücü olarak kabul edelim. (Tabii bu durum hepsi için geçerli değil ama haydi neyse...)
Entelektüel 'çetenin' halk diye adlandırdığı kesim, ülkenin kas gücünü oluşturuyor. Bu iki grup bir araya gelmediği sürece de kalkınma konusunda bir yere varamayacağımızı anlamak hiç zor olmasa gerek...
MİLLET GÖBEK ATIYOR AMAN DİKKAT!
Birdenbire 'sosyolog' edasıyla kestiğim ahkamın sebebini merak edenleriniz vardır herhalde. Hemen söyleyeyim; ben öyle masa başında atıp tutanlardan değilim. Baktım geçtiğimiz cuma günü hava şurup gibi, vurdum kendimi yollara, İstanbul'un semt pazarlarına...
Esnafın halini görünce ister istemez "Ulan nereye koşuyoruz biz?" diye geçirdim içimden.
Aynen bakkal ve süpermarketlerde olduğu gibi pazarlarda da küçük balığın büyük balıkla mücadelesi tam gaz devam ediyordu.
Önce Yeniköy sırtlarına sürülen (bu ifade bana değil, bizzat orada tezgah açan esnafa aittir) pazara gittim.
Fakat o da ne? Etrafta alıştığımız kalabalıktan da, o tezgâhtar naralarından da eser kalmamış.
Bir tezgâh telefondan "Ankara'nın Bağları" çalıyor, diğerinde "Tavukları Pişirmişem Hacıyı Da Pazara Göndermişim" şarkısıyla esnaf karşılıklı göbek atıyordu.
"Güleriz ağlanacak halimize" yerine "oynarız perişan durumumuza" diyor gibiydi oradakiler. Sanki verdikleri hayat mücadelesinden öylesine bıkmışlardı ki, bu dramatik sahnenin fonunda 9-8'lik ritimle olan biteni görmemezlikten gelmeye çalışıyorlardı.
"Yahu niye in cin top oynuyor burada?" dedim. Bir dokundum, inanın bin ah işittim.Yeniköy'ün pazarcıları, Sarıyer Belediyesi'ne veryansın ediyor. "Süpermarketler, büyük AVM'ler iş yapsın diye bizi ta bu tepeye sürdüler. Milletin alışverişe gelebilmesi için aramızda para toplayıp aşağıdan buraya kadar servis tuttuk ama yine nafile" diyorlar.
PAZARLAR İSTANBUL'UN OLMAZSA OLMAZI
Halbuki pazarlar bizim hem kent, hem de alışveriş kültürümüzün önemli bir parçası. İstanbul'un olmazsa olmazı...
Pazarlar sayesinde dar gelirliler ucuza alışveriş ediyor, aynı zamanda birçok insana da ekmek kapısı açılmış oluyor.
Ancak esnafın söylediğine göre 'sosyete pazarı' olmadıkları sürece maalesef 'bereketli' yerlerde kurulmalarına izin verilmiyor.
Merkezi yerlerde kurulan pazarların şehrin keşmekeşini ve trafiğini iyice berbat ettiğinin farkındayım. Ancak o pazarlara yeni yerler tahsis edilirken, buraların 'dağ başı' olmamasına da dikkat edilmesi gerektiğine inanıyorum.
Pazarcıların bir başka derdi de geçtiğimiz haftalarda Antalya'yı vuran sel nedeniyle yükselen fiyatlar olmuş. "Aradaki fırsatçıların yüzünden, müşterilerin yüzüne bakamadığımız günler oluyor ama yine de hamdolsun" diyor pazarcı esnafı; "Buna da şükür..." Yurdum insanı, gerçekten kanaatkar mı, yoksa fazlasıyla Pollyanna mı olmuş bilemedim doğrusu...
Sohbeti biraz politize etmeye çalıştım ama pazarlarda eskiden alıştığımız o siyasi havadan eser kalmamış. Ne iktidar, ne muhalefet, ne de yaklaşan seçimler umurlarında. "Biz ekmeğimizin derdindeyiz" diyor tezgâhın arkasındakiler... "Gerisi hava cıva…"
En çok da marketlere öfkeliler. "Şu domatesi normalde beş liraya satan market, pazarın kurulduğu gün fiyat kırıp üçe, ikiye indiriyor. Maksatları müşteri pazara çıkmasın. Ertesi gün git, yine beş lira. Devletin, pazarların yaşayabilmesi için büyük marketlerin haksız rekabetine müdahale etmesi lazım..."
Haklılar... Öfke aşamasını çoktan geçmişler, artık karşılıklı göbek atıyorlar. Bu da beni daha tedirgin etti. Aklıma şu meşhur hikâye geldi.
Memleketin birinde sultan, veziri yanına çağırmış. "Vergileri artırıp halkın arasına karış. Bak bakalım durum ne?" demiş. Vezir şehrin sokaklarında dolaşmış, milletin parasızlıktan kan ağladığını görmüş. Saraya dönünce durumu anlatmış. Sultan yeni vergiler icat etmiş ve veziri tekrar yollamış sokaklara. Milletin perişan halini gören vezir durumu anlatmış, ancak sultan yeni bir vergi daha koymuş. Vaziyeti teftiş eden vezir dönmüş saraya. Sultan sormuş "Söyle bakalım vezir-i azam, nicedir halkımın hali?" Vezir "Halk gayet mutlu, hep beraber karşılıklı göbek atıyorlar" deyince sultan fırlamış ayağa. "Eyvah millet oynamaya başladıysa, durum gerçekten vahim. Bu saatten sonra vergi mergi yok!"
TİCARET VASAT İŞLER KESAT AMA ESPRİ GIRLA
İkinci durağım Kasımpaşa'daki semt pazarı oldu. Burası daha büyük ve kalabalık. "Maşallah müşteri gani" deyince, cevabı yapıştırıyor bir esnaf hemen... "Müşteri çok da, alışveriş yapan var mı? Sen ondan haber ver!"
Anlaşılan kuru kalabalığın kitabını yazmış Kasımpaşa'daki pazarcılar...
Neden böyle diye soruyorum. "Biz nereden bilelim, ekonomist miyiz?" diyor peynirci amca. Hemen yanı başındaki genç çırağı atlıyor lafa... "Millette para yok abicim, para! Bunu bilmek için illa da ekonomist mi olmak lazım?"
Ticaret vasat, işler kesat olsa da espriler, bağırışlar gırla Kasımpaşa'da. Minik bir çocuk geçerken balıkçı tezgâhına çarpıyor, balıklar yerlere saçılıyor. "Dokunmayın" diye haykırıyor balıkçı; "Onlar kedilerin hakkı… Burası hamburgerci değil, herkes hakkını yer, dayak yemez!"
"Markette veresiye olmuyor, bakkal yazıyor deftere, günaşırı soruyor. Bozulmuyor vermeyene, gelmeyene üzülmüyor. İcabında bir bakkal, borç bile veriyor insana! Çünkü bakkal insan, market makina" diyordu Ferhan Şensoy.
Şimdilerde marketlerin yerini dev AVM'ler, kocaman süpermarketler aldı. Ama aynı şeyleri söylüyor pazarcı esnafı, Şensoy'un oyunundan 30 yıl sonra.
Elçiye zeval olmaz, ben gördüklerimi yazmaya çalıştım. Ülkeyi yönetenlerin yerinde olsaydım, pazarcıların çığlığına duyarsız kalmazdım...
Çünkü pazarcılar insan, AVM'ler makine...
Millet kiloyu unuttu, tane tane alıyor
Esnaf, yıllardır alışık olduğu müşterilerin "Ver şuradan iki kilo" sözünü özler olmuş: "Gramlar konuşuyor artık, kilo diye bir şey kalmadı. Milletin alım gücü sıfıra düştü baba!
Zenginlerin cebinde akrep var
Pazarcılar, zengin müşterilerin cimriliğinden yaka silkiyor: "Kazıklanmaktan korktukları için sürekli pazarlık ediyorlar, herhalde onlar milleti zamanında çok kazıklamış!"
Üstüne para mı vereyim
Kasımpaşa Semt Pazarı'ndaki yılların esnafı, "Oğul 1 liraya yün çorap satıyorum, gene de iş yok. Ne yapayım, üstüne para verip mi satayım?" diye işsizlikten dert yanıyor.
AVM'lerde 10 liraya 10 taksit
Necla Abla, işlerin düşük olmasına rağmen "çok şükür" deyip mutlu olmaya çalışanlardan. Kasasını açıp "Bak saat 5, ciro 50 lira" diyor, "Geçen sene bu zamanlar 200 lira olurdu. Ama şimdi herkes AVM'lerde. 10 liraya 10 taksit basıyorlar kredi kartlarını. Vatandaş ne yapsın!"
İzzet ÇAPA, Hürriyet Gazetesi
26 Ocak 2015 Pazartesi | 3485 Görüntülenme
İlgili Kategori: Yazılı Basın